GÜL İLE KARGANIN KISA SÜREN FLÖRTÜ
gül'ü sanma güneş üzre;
bu ışığın kibrindendir.
ol nazla çevirip başın'
güneş onun peşindendir.
"Her şey, Karganın Gülü Görmesiyle Başladı. Ve Yine Her şey, Karganın Şarkıya Başlamasıyla Bitti."
İşte bu lahzada geçen bir tomurcuk hayaliydi karganın belkisi. Hem de tek taraflı. Üstelik imkansız. Bir de bülbül vardı iyi mi? (Tabii ki değil. burada tecavüzcü arif sanatı yaptım. Çünkü biliyorum. Ve fakat bilmiyormuş gibi yapıyorum.)
Bülbül; ukala, sevimsiz, havalı ama sesi çok güzel bir yaratıktı. Bülbül ateist olduğu için yaratılmış olmayı kabul etmezdi. Dolayısıyla bülbüle göre, kendisi bir evrimikti. Yonca Evrimik gibi. Yani bülbül, aslında maymundan geldiğine inanıyordu. Bülbül başarılıydı. Sezen Aksu'nun vokalistiydi. Bek vokalisti. Ve konserlerinde hep sol yanında durduğu için, kendisi aynı zamanda bir sol bek vokalistti desek yeridir.
Bir sırrı vardı fakat bülbülün. Kendisi bile haberdar değildi bu sırdan. Şu halde bülbülün sırrı değil miydi bu? Bunu tartışmak istemiyorum. Ben artık biraz da kargadan bahsetmek istiyorum.
Karga gülü gördüğünde, damda durmuş dinleniyordu. Kanatlarının titremesi hem açlıktan hem de korkudan. Hem acıdan hem de soğuktan. Daha da fenası, peşindeki aç martılardan henüz kokusunu alamayacakları kadar uzaklaşamamıştı.
"Keşke Karga Şarkı Söylemeseydi de Ne Bileyim, Dans Filan Etseydi."
Bülbül, evrimist düşüncelerle meşgulken, güle şarkı söylemez olmuştu. Tüylerinin parlaklığıyla övünmekle tüm gününü geçiriyordu. Karga ise kiminin ışığı aradığı bir virane dam üstünde, "bende olmayan şey gölgedir, benim ışığım aradığımdır. Bende olmayandır." dese de, ışığı bilmeyenler onunla dalga geçmekteydiler. Oysa karganın gözü, yapraklarını kurutup döken gülün toprağındaki serinlikte kalmıştı. Gül, içlenip döktükçe yapraklarını, artık maymundan değil de, hem yumurtlayıp hem de doğurabilen, aynı zamanda da bölünerek çoğalma yeteneği olan bir su canlısından geldiğine inanmaya başlamış bülbül (yani buna ikna olmuş bülbül), Tarkan'dan, "Gül Döktüm Yollarına" isimli eseri teganni ediyordu.
Fakat telif hakları sebebiyle bülbüle dava açan Tarkan, davayı kazanınca bülbül M tipi kafese girmek zorunda kaldı.
"Güneşin Aslında Bir Ruh Hastası Olması."
Karganın kendisi hakkında söylediklerini duyan güneş, "üff çok salaksın gerizeqalı siktir git" dedi. Öhm.
kimi dem esip de gelen
bülbülün âhını taşır
gül nefes aldım sansa da
bu rüzgarın işindendir.
Karga artık aşkından emin bir şekilde güle doğru süzüldü, süzüldü... Yaklaşıp öptü onu. Gül aslında hiç bilmedi karganın sesini. Çünkü güneş, kızgınlıkla duyduklarından, kasıp kavuruyordu ortalığı. Ama aslında karga, gerçeği kavrayabilecek kadar zekiydi. Rüzgardı bülbüle aşık olan. Ve bülbül güle vurgun diye sesini güle taşıyan. Rüzgardı, bülbül her detone olduğunda havadan topladığı ses yamalarıyla onu aranje eden. Onu güle sunan. Gül, nazlı nazlı salındıkça şımarıp, lodos olup uluyan, ıslığıyla inleyen. Rüzgar da biliyordu ki ama, hakkıydı gülün şımarmak. Bu sebepten rüzgar adildi işte. Kimi devirip kökünden sökerdi ağaçları, kimi okşayıp ürpertirdi aşıkları. Denge rüzgardı. Dozu da zamanı da bilen o'ydu. Şimdi bülbül mahpustu ve rüzgar aşkının peşinden gitmişti her şeyini toplayıp.
"Bülbül M Tipi Cezaevinde Sürekli "Vatanım" Dedi. Ol Sebepten Türk İntikam Tugayı Üyeleriyle Aynı Koğuşa Alındı."
Karga gülün gölgesinde gizlendi. Kanatlarındaki yaralara gülün döktüğü yapraklarını bastı. Yaralarını gül yapraklarıyla dağladı. Ki yalnızca, rüzgarın aslında aşk üzere olduğunu bilenler hak eder bunu, karga anlamıştı. Yine de çözemedi, hep merak etti, güneşin ne ara bu kadar manyaklaştığını. Ama elbet batacaktı güneş. Battı da. Batarken de instagram'a "batiiyorum sananlarr sevinsin, biz daha güçlü doğmaq için derin nefes alıyoz sadece. bazı horozlar ötüyo diye doğmuyorumki kargalar istedi diyede batayım" yazdı. Fotoğraf da koymak istedi ve fakat kendini kendi önüne alamadığı için bir türlü kadrajda seçilemiyordu. Aslında güneş, kendini kendinin arkasına da alamıyordu. İşte güneşin yarası da buydu. Hiç özçekim yapamamak. Aynada kendine hiç bakamamak.
Rüzgarı ise almadılar içeri. Set çektiler aşkının önüne. Bülbül ise bu aşktan habersiz, içerde sürekli vatandan bahsediyordu. Marşlar söylüyordu. Bülbül artık eski bülbül değildi. Evrimi düşünecek bolca vakti olduğundan, ilk formunu suya borçlu olduğunu, denizlerden, okyanuslardan milyonlarca yıl boyunca evrilerek kanatlandığını idrak etti. Atalarını da keşfedebildi. Yunus balıkları!
duyup ol âhı bütün arz,
içlenir gülün haline
gül kendin bilse de sebep,
bülbül derdi kafestendir.
"Ve Şimdi..."
bu ışığın kibrindendir.
ol nazla çevirip başın'
güneş onun peşindendir.
"Her şey, Karganın Gülü Görmesiyle Başladı. Ve Yine Her şey, Karganın Şarkıya Başlamasıyla Bitti."
İşte bu lahzada geçen bir tomurcuk hayaliydi karganın belkisi. Hem de tek taraflı. Üstelik imkansız. Bir de bülbül vardı iyi mi? (Tabii ki değil. burada tecavüzcü arif sanatı yaptım. Çünkü biliyorum. Ve fakat bilmiyormuş gibi yapıyorum.)
Bülbül; ukala, sevimsiz, havalı ama sesi çok güzel bir yaratıktı. Bülbül ateist olduğu için yaratılmış olmayı kabul etmezdi. Dolayısıyla bülbüle göre, kendisi bir evrimikti. Yonca Evrimik gibi. Yani bülbül, aslında maymundan geldiğine inanıyordu. Bülbül başarılıydı. Sezen Aksu'nun vokalistiydi. Bek vokalisti. Ve konserlerinde hep sol yanında durduğu için, kendisi aynı zamanda bir sol bek vokalistti desek yeridir.
Bir sırrı vardı fakat bülbülün. Kendisi bile haberdar değildi bu sırdan. Şu halde bülbülün sırrı değil miydi bu? Bunu tartışmak istemiyorum. Ben artık biraz da kargadan bahsetmek istiyorum.
Karga gülü gördüğünde, damda durmuş dinleniyordu. Kanatlarının titremesi hem açlıktan hem de korkudan. Hem acıdan hem de soğuktan. Daha da fenası, peşindeki aç martılardan henüz kokusunu alamayacakları kadar uzaklaşamamıştı.
"Keşke Karga Şarkı Söylemeseydi de Ne Bileyim, Dans Filan Etseydi."
Bülbül, evrimist düşüncelerle meşgulken, güle şarkı söylemez olmuştu. Tüylerinin parlaklığıyla övünmekle tüm gününü geçiriyordu. Karga ise kiminin ışığı aradığı bir virane dam üstünde, "bende olmayan şey gölgedir, benim ışığım aradığımdır. Bende olmayandır." dese de, ışığı bilmeyenler onunla dalga geçmekteydiler. Oysa karganın gözü, yapraklarını kurutup döken gülün toprağındaki serinlikte kalmıştı. Gül, içlenip döktükçe yapraklarını, artık maymundan değil de, hem yumurtlayıp hem de doğurabilen, aynı zamanda da bölünerek çoğalma yeteneği olan bir su canlısından geldiğine inanmaya başlamış bülbül (yani buna ikna olmuş bülbül), Tarkan'dan, "Gül Döktüm Yollarına" isimli eseri teganni ediyordu.
Fakat telif hakları sebebiyle bülbüle dava açan Tarkan, davayı kazanınca bülbül M tipi kafese girmek zorunda kaldı.
"Güneşin Aslında Bir Ruh Hastası Olması."
Karganın kendisi hakkında söylediklerini duyan güneş, "üff çok salaksın gerizeqalı siktir git" dedi. Öhm.
kimi dem esip de gelen
bülbülün âhını taşır
gül nefes aldım sansa da
bu rüzgarın işindendir.
Karga artık aşkından emin bir şekilde güle doğru süzüldü, süzüldü... Yaklaşıp öptü onu. Gül aslında hiç bilmedi karganın sesini. Çünkü güneş, kızgınlıkla duyduklarından, kasıp kavuruyordu ortalığı. Ama aslında karga, gerçeği kavrayabilecek kadar zekiydi. Rüzgardı bülbüle aşık olan. Ve bülbül güle vurgun diye sesini güle taşıyan. Rüzgardı, bülbül her detone olduğunda havadan topladığı ses yamalarıyla onu aranje eden. Onu güle sunan. Gül, nazlı nazlı salındıkça şımarıp, lodos olup uluyan, ıslığıyla inleyen. Rüzgar da biliyordu ki ama, hakkıydı gülün şımarmak. Bu sebepten rüzgar adildi işte. Kimi devirip kökünden sökerdi ağaçları, kimi okşayıp ürpertirdi aşıkları. Denge rüzgardı. Dozu da zamanı da bilen o'ydu. Şimdi bülbül mahpustu ve rüzgar aşkının peşinden gitmişti her şeyini toplayıp.
"Bülbül M Tipi Cezaevinde Sürekli "Vatanım" Dedi. Ol Sebepten Türk İntikam Tugayı Üyeleriyle Aynı Koğuşa Alındı."
Karga gülün gölgesinde gizlendi. Kanatlarındaki yaralara gülün döktüğü yapraklarını bastı. Yaralarını gül yapraklarıyla dağladı. Ki yalnızca, rüzgarın aslında aşk üzere olduğunu bilenler hak eder bunu, karga anlamıştı. Yine de çözemedi, hep merak etti, güneşin ne ara bu kadar manyaklaştığını. Ama elbet batacaktı güneş. Battı da. Batarken de instagram'a "batiiyorum sananlarr sevinsin, biz daha güçlü doğmaq için derin nefes alıyoz sadece. bazı horozlar ötüyo diye doğmuyorumki kargalar istedi diyede batayım" yazdı. Fotoğraf da koymak istedi ve fakat kendini kendi önüne alamadığı için bir türlü kadrajda seçilemiyordu. Aslında güneş, kendini kendinin arkasına da alamıyordu. İşte güneşin yarası da buydu. Hiç özçekim yapamamak. Aynada kendine hiç bakamamak.
Rüzgarı ise almadılar içeri. Set çektiler aşkının önüne. Bülbül ise bu aşktan habersiz, içerde sürekli vatandan bahsediyordu. Marşlar söylüyordu. Bülbül artık eski bülbül değildi. Evrimi düşünecek bolca vakti olduğundan, ilk formunu suya borçlu olduğunu, denizlerden, okyanuslardan milyonlarca yıl boyunca evrilerek kanatlandığını idrak etti. Atalarını da keşfedebildi. Yunus balıkları!
duyup ol âhı bütün arz,
içlenir gülün haline
gül kendin bilse de sebep,
bülbül derdi kafestendir.
"Ve Şimdi..."
![]() |
Sol Bek Vokal, Bülbül. Cezası Bittikten Sonra Oto Galeri İşine Girdi. |
![]() |
Gül. Sağdaki de Teyzesinin Kızı. O da Gül. |
![]() |
O Yakışıklı ve Vakur Karga. Hem de Çok Yetenekli Bir Karga. Üstelik Karizmatik. Ve de Derin bir Karga. Jön Karga. Esas Karga. Karga İnanır. O Artık Güle Ait. |
![]() |
Bu da Karganın Ne kadar Karizmatik Olduğunun Bir Başka Kanıtı. |
![]() |
Güneş. Şimdilerde Sosyal Medyada Moda Yazarlığı Yapıyor. Artık Photoshop Yaparak Fotoğraf Paylaşabiliyor. |
![]() |
Ve Rüzgar.. Hala Bülbül'ü Unutamadı. Kendini Eğitime Verdi. Tecrübelerini Gençlerle Paylaşıyor ve Onlara "Esme"yi Anlatıyor. |
![]() |
Dimitri Zouliadis. Hayallerinin Peşinden Gitmek İsterken Onların Tutsağı Oldu ve Kendisiyle Birlikte 3 Gencin Hayatını Kararttı. Şimdi Cezaevinde. |